Prof. Dr. Koray TOPGÜL

İtalya’da bir meydan, “Campo dei Fiori”, aslında günümüzde korkunç tarihinin tam tersine Roma’nın en sevilen meydanlarından. Bu ismin Türkçe karşılığı ‘çiçek tarlası’. Eskiden çayırlık bir alanmış. Ancak kullanım amacı bugün için pek de kabul edilebilir değil. Ortaçağın dehşetli engizisyonlar döneminin acımasız idam alanları. Meydana yakın meşhur engizisyon mahkemesinden getirilen mahkumlar burada diri diri yakılırmış.

Bu meydandan geçen pekçok sıradan ya da adı bilinmeyen insan arasında biri çok özel. Giordano Bruno. O, “Palazzo della Cancelleria” isimli etkileyici engizisyon mahkemesinde 8 yıl boyunca yargılandı. Suçu neydi?  Bağnazlık neyi affetmiyorsa o! Bruno döneminin önemli ve açık görüşlü  filozof, rahip, gökbilimcisiydi. Rönesansa giden yolda en etkili olan filozoflardandı.  Şairdi aynı zamanda.  Bu İtalyan filozof Aristotelesçi kapalı evren görüşünü benimsemiyor aksine  Kopernik’in tezini savunuyordu. Buna göre evren sonsuz ve eşdağılımlı bir yerdi  ve evrende, dünyadan başka birçok gezegen vardı. Bugünden bakıldığında durum ilginç. Bundan 400 yıl önce, bugün için Einstein ve Stephen Hawking gibi bilim insanlarının teorileri  ve güncel teknolojilerle ispatlanmış şeyleri o günlerde bulmuş ve düşünmüştü. Bu elbette ki o gün geçerli olan bağnaz ve baskıcı ve de zalim dini yaklaşımların karşıtı bir düşünceydi. Bugün bile hala dünya düzdür diyenler olduğuna göre bu çok şaşırtıcı olmasa gerek.

Bruno evrenin sonsuzluğunu savunurdu ancak aynı zamanda evrenin birliği ilkesini de benimsemişti. Yer ile gök ayrı değildi. Bu düşünce o dönem inanışını dışlamak ve aforoz edilmek ve hatta ölüm demekti. Tanrı ve evren birbirinden ayrı değildi aynı gerçekliğin iki sonsuz görnümüydü. Her şey Tanrısal kuvvetin görünüşüdür diyordu Bruno.

Bu sapkın! görüşler hem başlangıçta üyesi olduğu Dominiken tarikatından hem de genel olarak hıristiyan öğretilerden kopmasına neden oldu. Elbette peşi bırakılmamalıydı. Dinsizlikle suçlanınca kaçış başladı. İtalya, Cenevre, Fransa, Almanya ve İngiltere’yi değişik zamanlarda yer değiştirerek dolaştı durdu. Zaman zaman eserlerini bastırma fırsatı buldu. En son Venedik’te Galilei Galileo ile tanıştı. Ancak burada ihbar sonucunda yakalandı.

Engizisyon, düşüncelerinden vazgeçmesini ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesini, bu durumda kilise tarafından affedileceğini söyledi. Bu istek o kadar hafif ve basit değildi elbette. Bütün bu alt yapıyı ve iradeyi istençle yenebilmek mümkün olmadı. Ağır işkenceler gördü. Sekiz yıl yargılandı, süründürüldü. Ama bu çelik iradeli bilgin düşüncesinden taviz vermedi. Bugün savunduğu bilimsel şeylerin doğruluğunu biliyoruz. Bu bilimsel teoriler yanında işin inanç kısmı elbette başka bir konu, ancak insanın düşüncesinden ya da inancından dolayı işkence görmesi, özgürlüğünü kaybetmesi ve öldürülmesi ne acıdır. Yaşadığımız coğrafyada hala inançlarından dolayı insanların başları kesilmekte, kurşuna dizilmekte ve kesik başlarla ayak topu oynanabilmekte. Düşünce özgürlüğüne giremeden daha inanç özgürlüğünde boğulmakta herşey.

Mahkeme heyeti ölüm cezasını yüzüne okurken, Bruno “Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz” dedi. Bruno’nun ölümü diğer mahkumlardan farklı olmadı. 1600 yılında Şubat ayında, Bruno, Roma’da Campo de’ Fiori meydanına infaz için getirildi. Üzerindekiler çıkarılarak soyuldu, çıplak bir kazığa bağlandı  ve sinema filmlerinde gördüğümüz gibi diri diri yakıldı.

Giordano Bruno, “Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.” Derken pekçok defa insanların başına gelenleri nasılda güzel, eleştirel ve açık bir şekilde dile getirmiş.

Bakın Bruno felsefesini sanki  yaşamını kısaca özetler gibi ne güzel sunmuş; “Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmî akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.”

Hakikatin bastırılamaz ve çoğunluklara bağlı bir kavram olmadığını anlatmak için şöyle der: ”İnsanın sırf çoğunluk, çoğunlukta olduğu için, kitlelerle ya da çoğunlukla aynı şekilde düşünmek istemesi aşağılık ve düşük bir kafası olduğunun kanıtıdır. Halkın çoğunluğu ona inansın inanmasın, hakikat değişmez.”

Şehitlik kavramı  sözlüklerde kutsal bir ülkü, din veya inanç uğrunda ölen kimse olarak tanımlanmaktadır. Böyle bakınca Bruno çağdaş ve sonsuz düşünce özgürlüğü ve bilimin tutkulu şehididir. Bugün hala yakıldığı meydanda vakur, bilge, kararlı, sakin ama boyun eğmez tavrıyla durmaktadır.

“Yaşamak için elimden geleni yaptım.” Giordano Bruno