Prof. Dr. Koray TOPGÜL
Nedir bu? Bir cezamı? Ömür boyu protesto…”ömür boyu hapis” gibi geliyor kulağa. İnsanın yaşamı boyunca sürekli haksızlıklara, adaletsizliklere, şiddete, yok saymalara, sevmemelere, vicdansızlığa, savaşa karşı çıkması, direnmesi, her dilden itiraz etmesi ve bunu sesiyle ve müziğiyle yapması..Joan Baez, uzun siyah saçlar, 3 oktav ses, berrak bir diksiyon, naif ve biraz ürkek bir yüz ve gülümseme. Bu naif yüzün ardında kaya gibi sert bir direnç ve özgüven. Sözü dinlenmemişlerin, sesi çıkmamışların, çıkamamışların sesi ve sözü olmak. Bazen bilmediğimiz ülkelerin bilmediğimiz kaybedenlerinden haberdar eder bizi, onların dilinden, ezgilerinden şarkılarla. Bazen savaşa karşı sahnelerde ve sokaklarda, bazen ırkçılığa karşı el ele hakir görülen ırkla.
New York’ta 1941 kışında Meksika kökenli bir baba ile İskoçya kökenli bir annenin kızı olarak doğdu Baez. Babasının UNESCO’da ki görevi nedeniyle hem Amerika içinde hem de Irak dahil Ortadoğu, Fransa, Kanada, İsviçre, İspanya gibi pekçok ülkeye gitmeleri gerekti. Müziğe merakı ve yeteneği eline 15’inde gitarını aldıktan sonra daha da arttı. Ama ruhu hep hazırdı itiraz etmeye. İlk karşı çıkışı 17’sinde bombardıman tatbikatı sırasında lise binasını terketmeyişiydi. Daha 18’inde New Port Folk Festival’inde sahne aldı (bu festival hala her yıl yapılmaktadır). Daha sonraları kendi gibi protest müziğin büyük ustası Bob Dylan’la birlikte bu festivalde yer aldılar. Yolları bir süre gönül bağıyla kesişti. Dünyaya bakışlarındaki benzerlik kalplerindeki bağı güçlendirdi. Doğal olarak sonraki yıllarda da sevdikleri oldu. Bunlardan belkide en güncel olan isim Steve Jobs. Baez, Jobs’la 80’lerin başında beraber oldu. Ölümünden kısa bir süre önce ziyaret etti. Onun çok tatlı ancak biraz dengesiz olduğunu da söylemeyi ihmal etmedi.
Joan Baez müzik kariyeri boyunca Bob Dylan’ın şarkılarından dönemin coutry, folk, blues şarkılarına, kendi bestelerinden pek çok ülkeye ait halk şarkılarına kadar birçok şarkıyı seslendirdi. Özellikle başka dillerde söylediği şarkılarda o dilin tınısını yakalaması dikkat çekicidir. Ülkemize de gelerek Haziran 1988’de Ankara Hipodrom’da ve Zülfü Livaneli ile İstanbul’da (Temmuz 2004) konser verdi ve Türkçe şarkı söyledi, yine mükemmel bir diksiyon ve ruhla.
Bugüne kadar 30’un üzerinde albüm çıkardı. Müzik yaşamı boyunca birçok kez elektronik müziği ve orkestrasyonları kullansa da çıkışı ve ağırlıklı olarak kullandığı genelde akustik gitar ile sesi oldu. Sesinin berraklığı ve 3 oktava sığan ani, dramatik iniş ve çıkışları içerikli sözlerle birlikte etkisini artırmaktaydı. Hem hümanist ve aktivist kişiliği hem de mükemmel sesi yıllar içinde geniş ve ve tüm dünyadan oluşan bir hayran kitlesi yarattı. 1975 yılında kendi yazdığı “Diamonds and Rust” adlı şarkı ve albümü en başarılı üretimlerinden biri oldu. Kağıda yazılmış bu cümlelerin içinden çıkıp gelemese de size, eğer dinlemediyseniz mutlaka dinleyin derim bu şarkıyı.
Sesini ve şarkılarını, konserleri haksızlıklara karşı kullanmakla kalmadı. Vietnam savaşına hayır derken “Şiddete Başvurmaktan Kaçınma Sanatını İnceleme Enstütüsü”nü kurdu. 1967 de savaş karşıtı aktiviteleri nedeniyle iki kez tutuklandı. Ve şöyle dedi; ” Barışı bozmaktan 11 gün boyunca hapsedildim. Ben savaşı bozmaya çalışıyordum”. Martin Luther King ile birlikte ülkesindeki ırkçılığa karşı direndi. Şili’de statlarda halkını katleden diktatör Pinochet’e karşı İspanyolca şarkılar ve albümler yaptı. Öyleki bu albümlerde yer alan bazı şarkıları İspanya’ da diktatör Franco tarafından yasaklandı. Humanistas İnternational İnsan Hakları Komitesini kurdu ve 13 yıl yöneticiliğini yaptı. İnsan hakları ve vatandaşlık hakları konusundaki çabaları nedeniyle Amerikan Sivil Özgürlük Birliği’nin (American Civil Liberties Union) Earl Warren Ödülü’nü aldı. Kuzey İrlanda’da İrlandalı Barışçılarla hareket etti. 1993 yılında Saraybosna’ya giderek konser verdi. Savaş sonrası burada konser veren ilk büyük sanatçı oldu. Saraybosna’daki naklen vahşeti ve duyarsızlığı hatırlarsanız bunun ne demek olduğunu daha iyi anlarsınız. Bunun gibi pekçok özgürlük ve insani yardım konserlerine katıldı. 2007 yılındaki 49’uncu yıllık Grammy Ödülleri Galası’nda, Akademinin verdiği en büyük ödül olan Hayat Boyu Başarı ödülü Baez’e verildi. Baez, Nelson Mandela’nın 2008 yılında Hyde Park’da düzenlenen 90’ıncı yaş günü kutlamalarına katıldı. Sahada basmadık yer, gitarda basmadık nota, gök kubbede tınlatmadık ses, haksızlıklara karşı söylenmemiş söz bırakmadı neredeyse Baez. Çocukluğunda babasıyla beraber dolaştığı coğrafyalarda, kültürlerde dolaştı bir ömür. Dona Dona şarkısında şöyle seslendi özgürlüğe dair;
Pazara gitmek için yük arabasına bağlı
Gözü yaşlı bir dana vardı
Üzerinde bir kırlangıç
Hızla gökte kanat çırpıyordu
Rüzgarlar nasıl gülüyordu
Tüm kudretleriyle gülüyorlardı
Tüm gün boyunca gülüyor ve gülüyorlardı
ve yaz gecesinin yarısında
”yakınmayı bırak” dedi çiftçi,
“sana dana olmanı kim söyledi?”
”neden uzaklara uçmak için kanatların yok
bir kırlangıç gibi gururlu ve özgür?”
Danalar kolaylıkla bağlanır ve kesilirler
Sebebini asla bilmeden
Ancak özgürlüğü çok değerli bulanlar
Kırlangıçlar gibi uçmayı öğrenmek zorundadırlar
İnsanın ömrü boyunca protesto etmesi bir cezamıdır bilmem ama bu kadar çok karşı durulacak haksızlığın olması bir cezadır sanırım hepimize. Bazı cezalar bizim kaçınılmazımızdır, karakterimiz gibi kaderimizdir. Dünya büyük ve itiraz edilecek çok şey var. Joan Baez bir 50 yıl daha yaşar mı bilmem ama bu gidişle dünyanın daha fazla Baez’e gereksinimi olacak.